Monday, February 13, 2012

Diyarbakır'dır, saat 12'dir, Boynuzsuz keçinin ahını boynuzludan alırlar



fayrapçılar dikkatli okusun, halk yoktur

“SARK STKLAL MAHKEMESNDE 1925-1927 DÖNEMNDE TAKRR- SÜKUN KANUNUNUN UYGULANMASI”, Hakan Kutlu'nun tezinden








28 Haziran’ı 29’a baglayan gece gazetecilerin hapishaneye girmelerine ve hükümlülerle temaslarına izin verilmisti. Bu esnada Seyh Sait hücresinde hapishane müdürü Osman Bey ile g.rüserek Ahmet Süreyya Bey’i vasi olarak tayin ettigi vasiyetnamesini yazdı ve paralarını “evlatlarıma teslim ediniz” diyerek verdi. Hücredeki gazetecileri de sahit gösterdi. Gazetecilerin sorusuna karsılık bes kız, bes oglan; on çocugu oldugunu söyledi ve isimlerini saydı.370 Gazetecilerin uzattıgı sigarayı içerken defterlerine arapça “Asıldıgına hiç acıma. Zira Allah ve din ugurunadır” cümlesini yazdı. Konusmak istemesine ragmen gazeteciler yanından ayrılıp baska koguslara geçtiler. Vasiyetnamesinde maliye veznesinde bulunan paranın kimlere verilecegini ve kendisine bir mezar yaptırılmasını istiyordu.damından sonra Savcı Süreyya Bey kendisine verilen vasiyetnameyi mahkemenin savcısı oldugundan bu görevi kabul ve icra edemeyecegini belirterek ,resmi ve güvenilir bir el vasıtasıyla yapılması için çisleri Bakanlıgına gönderdi. Umumi kogustaki mahkumları Merkez Hastanesi nöbetçi hekimi Yüzbası Cemil muayene ediyordu. 


Kogus boguk mırıltılarla ugulduyordu. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Kırk altı mahkum durmadan dolasıyordu. Her birinin müstekreh hırsı, alabildigine bosanmıstı. Dini, Allahı, evlatlarını, ailelerini unutmuslar, paralarını, agırlıklarını, tabakalarını gizlemege çalısıyorlardı.Yagma ettikleri paraları yiyemediklerinden dolayı birbirleriyle dertlesiyorlardı. Belsoguklugu hastalıgı olan Seyh Ali’ye hastalıgı sorulunca, “Bir gece ayazda yattım, belim üsüdü” cevabını verdi. Kadı Ali Rıza’da da aynı hastalık vardı. Gazel söyleyen Arap Abdi’ye Seyh Serif susması için bagırdı. Seyh smail kahveciye on dört kurus borcu kaldıgını s.ylüyordu. Fakih Hasan, Jandarma Avni’nin elinden aldıgı seksen sansar derisini anlatıyordu. Seyh Abdullah gazetecilerden bir sigara isteyerek yazın, dedi. “Biz hainlere uyduk. Baskası uymasın.” 


Saat on ikide Muhafız B.lügü Komutanı Nazif Bey sert bir sesle mahkumların birer birer çıkmalarını emretti. Mahkumlar kapı .nünde birbirlerine baglanarak sıralandılar. Önde Hasan Fakih yürüyordu. Seyh Sait ortalarda bir yerdeydi. stiklal Mahkemesinin üyeleri de gelmislerdi. Ali Saip Bey yüksek sesle “Sait Efendi nerede?” diye sorunca, Seyh Sait “Saip Bey, hani dogru söylersem beni kurtaracaktın?” dedi. Ali Saip Bey “Ne yapalım Sait Efendi, seninle Hınıs’ta kuzu yiyemeyecegiz” diye karsılık verdi. Seyh Sait daha önceden eger kurtulursa herkese kuzu ziyafeti vaad etmisti. Daha sonra Seyh Sait konusmaya devam ederek dogruyu söyledigini, cezasının hafifletilmesi gerektigini söyleyince Ali Saip Bey, “Seyh Efendi, bundan daha hafif ceza olur mu?” dedi. Seyh Sait daha agır cezanın ne olacagını sorduktan sonra Edirne’de yüz bir sene hapis cezasına razı oldugunu söyledi. Ali Saip Bey’in cevabı bu kez sert oldu; “Bu kadar Türk kanının d.külmesine, ocakların sönmesine sebep oldun, cezanı çekeceksin.” 


Sehrin Siverek kapısı dısında hazırlanmıs, kırk yedi idam sehpasının bulundugu yerde, Kolordu Komutanı Mürsel Pasa, Vali Mithat, Sark stiklal Mahkemesi üyelerinden Müfit Bey, Diyarbakır milletvekillerinden Cavit ve Seref Beyler, bir çok subay ve halk vardı. Seyh Sait durdu ve yine Ali Saip’e “Seni severim ama mahser günü seninle muhakeme olacagız.” dedi. Mahkemenin üyelerinden Müfit Bey’in “Beni mi çok seversin, Saip’i mi? sorusuna “Saip Beyi, sonra seni, Seninle çok sevismistik. Reisten de Allah hosnut olsun. En sevdigim Süreyya Beydi. Zorlardı.” diyerek cevap verdi. Vali Mithat Bey bu söze “Mahser gününde adil yargıçlarımızla degil, .ldürdügün masum çocuklar, ocaklarını s.ndürdügün biçarelerle muhakeme edileceksin.” dedi. Sait “Boynuzsuz keçinin ahını boynuzludan alırlar.” diyerek mırıldandı. General Mürsel de Seyh Sait’e, “Din kalktı diyorsun, namazını kılmıyor muydun? Camilerde ezan okunmuyor muydu?” diye sordu. Seyh Sait ibadetine kimsenin karısmadıgını, ezan okundugunu itiraf ettikten sonra “Ahmet Zihni Beyin Fütuhatı slamiye’sinde yazılıdır. Mehdinin çıkısında Türkler 300 bin asker vereceklerdir. Demek ki Türkler kıyamete kadar slamiyeti koruyacaklardır.” dedikten sonra ve son söz olarak “Fena yaptık. Bundan sonra iyi olur insallah” dedi. 


O sırada infazlar baslamıstı. Mahkumlar hakkındaki idam kararları, diger bütün idamlarda oldugu gibi Diyarbakır Savcılıgınca okunarak uygulandı. Askerler mahkumları teker teker sehpaya çekiyorlardı. Fakat halk, seyhleri bizzat asmak istiyor, kimi kim asacak diye kavgalar çıkıyordu. Bütün bölgeyi aylarca dehset içinde bırakmıs olan asilere karsı hınç ve kin o kadar büyüktü ki her bir asılanı halk hararetle alkıslıyordu.376 nfaz gecesinin en önemli özelligi idamların bir kitle gösterisi seklinde yapılması ve Seyhlerin iplerinin cellat yerine toplumun çesitli kesimlerinin temsilcileri tarafından çekilmesiydi. Seyh Sait asılınca, etraf alkıslarla çınladı. Halk arasından bir kadın “Hani alçagın kerameti, ipi bile kopmadı.” diyerek bagırdı. Diyarbakır’da o gece Seyh Sait asılırken zelzele olacak seklinde bir efsane halk arasında yayılmıstı.



No comments:

Post a Comment