Adorno 'nun şeyleşme okuması Lukacs'ın kavramına hem bir katkı hem de bir eleştiri olarak yapmak istediklerini ne kavrayıcılığı ne de açıklayıcılığıyla kabul ettirdi, aksine, Heidegger'le karşılaşmasında olduğu gibi, adorno denilen denyo 2.d.s. sonrası birini stalinist diğerini de nazi diye tefe koyup -ikisi de doğru- akademik sansür ve zorbalıkla iki düşünürü de seminerlere sokmadı.
Lukacs'ın şeyleşme kavramı diyalektik değil diyen adorno, proleterya vurgusundan da son derece rahatsız. aynı adorno kankası horkheimer'la beraber aydınlanma'nın diyalektiğinin 2.edisyonu yani 1947 baskısında ilk edisyonda son derece büyük yer tutan pozitif proleterya vurgusunu silmiş (bkz. stanford'un eleştirel edisyonu) savaş sonrasında da estetik güzellik kant'a geri dönüş yapmış, alman idealizmine irtica etmişti.
Lukacs'ın 1923'te Tarih ve Sınıf Bilinci'nin okuması insanı tırnak yemeye başlatan o canım felsefe tarihi eleştirisinde tam da adorno'nun savaş sonrasında, öncesinde yürüdüğü taşlı yollardan yüz çevirip geri döndüğü idealizme karşı yazılmıştı. Lukacs'ın realizmi en başta estetiğin ve aklı tarihselleştirilmesidir. Lukacs'ı öznelcilikle suçlayan adorno'nun daha ulvî sebepler uğruna ilkeler bazında bir siyasete ve sosyal demokratlığa dönüşü ironik değil diyalektik bir sonuç. Lukacs'ın felsefeye müdahalesini öznelcilik olarak okuyan, adorno'dan althusser'e, marksistler 68'e DANNN diye tosladı. althusser'in öğrencileri, misal ranciere bundan güzel dersler çıkardılar (bkz. Althusser's Lesson)
80'lerle başlayarak, başını Frederic Jameson ve Terry Eagleton'ın çektiği bir tayfa Lukacs'ı tekrar okumaya başladı, bu sefer eleştirinin imkanları fransa 60'larının çılgın santraforlarıyla bir hayli ilerlemiş, amerikan imparatorluğunun zaferiyse, önceki dönemin 2 kutuplu dünya kafasından başka bir sorular topluluğunu tetikleyip, yeni problematikler sunmuştu.
adorno'nun 'ilüzyon' olarak okuduğu imgelere lukacs ne diyor peki, bu ayılar neyin nesi? bugün spike jonze'un Her'üne gittikte sinemada önden aptallaştırılmamız gerekiyor biliyosunuz, buna da maruz kaldık.
ayılar sadece insancıklaştırılıyor burada, meeeh. kapitalizm kendini doğaya project ediyor, meeeh. hegemonya -çok leş. kutunuzu hissedin, azcık lukacs'çı olun. klişe lisans dersi aydınlanmasından fazlasına layıksınız
Marx mesela diyor ki
Die Bourgeoisie reißt durch die rasche Verbesserung aller Produktionsinstrumente, durch die unendlich erleichterte Kommunikation alle, auch die barbarischsten Nationen in die Zivilisation. Die wohlfeilen Preise ihrer Waren sind die schwere Artillerie, mit der sie alle chinesischen Mauern in den Grund schießt, mit der sie den hartnäckigsten Fremdenhaß der Barbaren zur Kapitulation zwingt. Sie zwingt alle Nationen, die Produktionsweise der Bourgeoisie sich anzueignen, wenn sie nicht zugrunde gehen wollen; sie zwingt sie, die sogenannte Zivilisation bei sich selbst einzuführen, d.h. Bourgeois zu werden. Mit einem Wort, sie schafft sich eine Welt nach ihrem eigenen Bilde.bu klasik pasaj Manifesto'dan;
1. burjuvazi iletişim araçlarıyla en barbar toplulukları bile medeniyet dairesine getiriyor
2. yokolma korkusu üzerinden tüm halkları, kendilerine medeniyeti dayatmaya zorluyor. burjuva olun diye emrediyor
3. kendi imgesi ardından 'bir' dünya oluşagetiriyor
Lukacs'ın kafasıyla baksak olaya,
burjuvazinin kendi imgesi yok, burjuvazinin imgesi dışa yayılma. bu demek değil ki bir merkezi var. lukacs'ın meselesi tam da bu neo-kantçı idealist okumalar olgu-değer ayrımıyla hareket edip bir olguyu varsayıyorlar, ama kapitalin 'değer'i tam da kendi olgusunu yaratıyor. marx'ın gründrisse'indeki harika pasajlarda kapitalin anakronizmine geldiğimizde marx politik ekonomiyi eleştirirken aynı şeyi söyler: sebep'i sonuç addettiler. bourdieu'nun klasik alıntısı: şeylerin mantığını, mantığın şeyleriyle karıştırmayak. kapitalizm kendi oluşuna, kapital olgusuna sahip değil, bunu değer üzerinden değerin sosyal hayatı üzerinden varediyor.
lukacs'ın öznelcilik addedilen yanı bu: kapital olgusu yok, olgunun varolagelişi kapitalin hareketiyle açığa çıkıyor. ve bu proleterin sayesinde oluyor. (reisin luxemburg'çu jesti gözden kaçmamıştır umarım) bu açıdan sadece tüketim meselesi değil, ideolojiyi yemek meselesi değil. ama şeylerin dünyasında olmanın, bu bir dolu şeyle birarada olmanın sorusu lukacs'ınki.
coca cola ayıları bizi ortasına bıraktığı 'medeniyet'in (Zivilisation bei sich selbst einzuführen) toplumsallığın özneleri, bizim kadar özneler çünkü bizim öznelliğimiz de onlarınki kadar, eğer kapitale inanırsak. tam da bu inanç, tam da öznelliğin kendisine dair öğrendiği bu ders lukacs'ın altüst etmeye çalıştığı meta fetişizminin işleyiş mantığı.
ayılar kendi imgeleri ardından kardan ayı yapıyorlar ama birşey eksik (zizek'çilik yapmıyçam eksik'i görüp kaçışmayın) coca cola kapağı görüntüyü kurtarmak için değil, ayıların kapitalin olmadığı bir dünyada değer varmış gibi olguya hayran kalmalarına dair.
No comments:
Post a Comment