Saturday, January 28, 2012

Sloterdijk'tan ''Derrida, bir Mısırlı''

Sloterdijk'ın Derrida kitabını MonoKL basacakmış, ilk çıktığında girişini çevirmiştim, onu da patlatalım. Habermas'a da gömmüş gene bebeğim.







Derrida, bir Mısırlı
Yahudi Piramidi Sorunu Üzerine

vii

Açılış Notu

Hiçbir şey, yaşayanların ölüleri unutması kadar doğal değildir. Ve ölülerin yaşayanlara dadanması kadar da hiçbir şey gün gibi ortada değildir. 2004 Yazında yaklaşmakta ölümüne istinaden Derrida'nın beyanatları arasında en sık tekrarlanan ifade öldükten sonraki 'varoluş'unun tamamen çatışan iki mahkumiyeti barındırdığı iddiasıdır: ölür ölmez unutulacağından emindi ve aynı zamanda kültürel hafızada eserinden bir şeyler sağkalacaktı. Bu iki kat'iyetin kendisinde neredeyse alakasız bir biçimde varolduğunu belirtti. Her ikisi de eksiksiz bir kendinden menkuliyet hissi eşliğinde ve her ikisi de öteki iddiayı kale almadan kendi başına kesindi.
             Burada Derrida figürüne mevzu bahis beyanın ışığında yaklaşma teşebbüsünde bulunmak istiyorum. Kanaatimce bu beyanda bir insanın tesadüfi çelişik doğasından daha fazlası var. İki münavebeli geçerli gözlemi, uzlaştırmayarak öne sürüşünde, Derrida'nın 'temel durum'u [Grundstellung] -sadece bu seferlik bu Heideggerci ifadeyi ad hominem uygulamama izin verin- hakkında bazı şeyleri açık eden expressive bir boyutu var. Derrida'nın kelimeleri neredeyse metafizik bir beyan ırasındaki bir öz-tarife denk düşüyor. 'Gerçek' içinde, ne anlama geliyorsa gelsin, sentez olunamayan karşıtlıklar vardır ve karşılıklı olarak dışlasalarda birlikte-varolabildiklerini kabul eder. Bu karşıtlıklar konuşmacının kendi düşünce ve tecrübelerini şekillendirip onu belirlediğinden, bu kabul bizi derhal filozof hakkında bir gözleme sürükler: kendini, karşılıklı olarak bağdaşmayan kanıtların vuku bulduğu, gayri-birleştirici bir karşılaşmanın yeri olarak tecrübe ediyor.
            Bu gözlem bir kalkış noktası olarak ele alınıp, yazarın fizyognomisiyle ayrılamaz şekilde beraber bulunan, işaretlerin ve beyanların müphemliği ve çokdeğerliğine dair yorulmaz bilmez ısrarın, muhtemelen kendisini, birleşip basit bir özdeşlik oluşturmayı reddeden karşıtlıkların kabı veya toplanma noktası olarak tecrübe edip etmediği sorualbilir.
                Bu yorum, Derrida'nın felsefi portresinin ana taslağını şimdiden sunar: özel bir kimliğe zorunlu bırakılmaya karşı daimi olarak tetikte bir endişeyle tanımlanır patikası - yazarın, yerinin sadece entelektüel görünürlüğün ön safı olduğu yollu inancından daha az derin değildir. Bu felsefi yaşamın en hayran olunası başarılarından biri de eşzamanlı olarak azami görünürlükle kendisinin özel bir imgesiyle dirençli bir gayri-özdeşliği sürdürebilmiş olmasıdır - varoluşunun kamusal bir kişilik olara yayıldığı kırk yıllık yanardöner bir parabolde.
Bir düşünüre hakkını vermenin, esasen iki yolu vardır.
            İlki eserlerini açıp, onunla cümlelerinin hareketlerinde, argümanlarının akışında ve bölümlerinin mimarisinde karşılaşmak - buna, adaletin biriciğe massedilme olarak yorumlandığı tekilleştirici okuma biçimi denilebilir. Bu, herşeyden önce genel toplamı batı arşivine denk gelen birincil ve ikincil metinlerin kökten dikkatli okuru -'okur' keimesine kâfi patlayıcı anlamın verildiğini varsayıyoruz- olmak isteyen Derrida gibi bir yazar örneğinde doğal bir tercih olacaktır.  Ötekisi metinden bağlama giderek, yazarı, metinlerinin kelimelerinin yankılandığı genel bağlamdan daha az önemsenmesi  pahasına, kendi doğru anlamı hakkında bir şeyler açık eden şahsilik-ötesi çevrenlerde yerleştirmek. Derrida açıkça ilkini tercih etmiştir ve kendisiyle teması kolaylaştırmak isteyenelerin seçeceği ikincisinden tatminkar sonuçlar geleceğini düşünmez.
            Bundan dolayı Jürgen Habermas kendisini Yahudi mistik olarak ilan etmeye teşebbüs edince nazikçe ve açıkça kendisini savunmuştur. Kurnaz ironi içeren bir cevapla: 'metinlerimin bir kimseyi cezbeye taşıyormuşçasına okunmasını talep etmiyorum. Ama dolayımlar hakkında daha dikkatli olunmasını ve bağlamıma uzak düşen tercüme ve saptırmalara daha eleştirel olunmasını talep ediyorum'
            Eğer ikinci yolu tercih ediyorsam, bu uyarıyı akılda tutarak, bunun iki farklı nedeni var. Öncelikle her yerde halihazırda kendinden geçmiş ve harfi harfine yapılmış -efsanevi demiyorum- Derrida okumaları mevcut. İkincisi, çağdaş teori alanındaki konumunun kafi derecede mesafeli bir değerlendirmenin, bu yazara dair haklı hayranlıkla beraber, nadir olduğu izlenmininden kurtulamıyorum. 
            Bu mesafe çağrısı bir saygı ifadesidir. Aynı zamanda kült bir alımlamaya devadır ve la montagne Derrida'nın en yüksek tepelerden biri olarak yükseldiği dağ sıralarının bir imgesini geliştirmek için de gereklidir. Müteakiben yakın dönemin geleneğinden ve günümüzden yazarları bu yazarla ilişkili olarak yedi kısa hikaye resmedeceğim.

 çev. Selim Kalrıtekin

No comments:

Post a Comment